Hotel Ruanda ! Bu ismi birçoğumuz ya duyduk ya da hiç duymadık.Bir milyar iki yüz milyon insanın evim dediği kıtanın, ismi aklımıza ilk seferde gelemeyecek bir ülkesinin tamamı yabancı sermayeye ait lüks bir otelinde verilen tam anlamıyla bir hayatta kalma mücadelesinin ve bu mücadelenin siyah renkli Oscar Schindler veya John Rabe'ı veyahut ta Sam Childers'ı olan Paul Rusesabagina'nın hikayesiydi beni derinden etkileyen. O'nun verdiği mücadele ile insan olmanın onurunun ne demek olduğunu, vicdanın ve iyiliğin gücünü tekrar iliklerimize kadar hissedebiliyorsak eğer ve yüzbinlerce masum kadın,çocuk,yaşlı demeden yok yere katledildiyse işte burada anlatılmayı hakeden birçok hikaye var demektir.Ben de haliyle bu insanların yaşam mücadelesinde Paul Rusesabagina'nın ailesini bir arada tutmaya çalışırken aynı zamanda 1268 (ağırlıklı olarak kadın çocuk ve yaşlı Tutsi'lerden olmak üzere) Hutu ve Tutsi sivilinin hayatını kurtarmak için verdiği onur ve zeka dolu mücadelenin insani yanından bahsetmek istiyorum.

Peki işin insani boyutunu ele alacak olursak,(ki şahsımın en önemli gördüğü kısmıdır) "Rusesabagina'nın bu olaylar dahilinde motivasyonu neydi?" diye sormadan edemiyor insan. Tabiikide bu soruya cevap vermek cevabın -gerek sosyolojik gerek bilinçaltısal psikolojik nedenleri de esas alan- çeşitliliği açısından kolay olmasa da verilebilecek muhtemel tüm cevapların ortak noktasının vicdan olduğunu söylemek kesinlikle doğru bir yaklaşım olurdu.Her ne kadar klişeleştirilmeye çalışılsa da, dünya üzerinde bunca kötülüğün arasından iyiliğin nasıl olup ta hala sıyrılarak üstün geldiğine şaşmamak gerek zira kanaatimce iyi ile kötü insan arasındaki en büyük fark iyi insanların yaptıklarına ve yapacaklarına kötü insanlardan daha fazla inanmış olması diyebilirim.Koşulsuz sevgi ve adamışlık,empatinin mutlak gücü,birliğe ve eşitliğe olan inanç ve samimiyet te mümkün mertebe bu galibiyetin diğer nedenlerinin arasında sayılabilir.
Bilhassa samimiyet konusundaki eksikliğimizin ve bu konuda kendimizi yetiştirmek adına isteksizliğimizin pratikte bizi diğer erdemleri de tanıyabilme fırsatından mahrum bıraktığını düşünmek yanlış değildir.Çünkü kişi önce kendine karşı samimi olmalı ki, kendinin bilincindeki samimi bir birey toplum dahilinde aldığı kararların sorumluluğunda ve her daim arkasında durabilecek manevi temeli kendisinde bulabilsin. Bu düşünceden hareketle,vicdanın(ın) sesine kulak vermesi beklenen bir kişi bu yola kendini bilmekle başlayacak kadar büyük bir samimiyetle çıkarsa, bu onun iyi bir insan olabilmesi adına attığı en iyi adımlardan biri olmaz mıydı? Rusesabagina'nın (belki de farkında olmadan da olsa) yaptığı aslında bu değil miydi? O kendini, tüm bu kaosun içinde, kaybetmeden her ne olursa olsun içsesine karşı büyük bir samimiyetle eklesiyastik kaygıları da bir kenara bırakıp salt şahsi vicdanına güvenerek hareket etmedi mi? Ve yine bu sayede diğerlerinin hayatta kalabilmesini sağlamadı mı? Özetle ne şekilde yola çıkmış olursa olsun Rusesabagina orada tüm insanlığa bir İNSANLIK dersi verdi ve bunun değerinin yüzyıllar boyunca yine İNSANLIK adına alınacak bir dersten de öte olduğuna inancım şüphe götürmez niteliktedir.

-Bir insanın sahip olduğu ya da olabileceği en üstün meziyet -vicdan-dır..-
U.E.
Çalan müzik çok güzeeel.:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :) O müzik kadar güzel birinin bana armağanıdır o müzik..
SilIsrael "IZ" Kamakawiwo'ole den somewhere over the rainbow.