10 Aralık 2014 Çarşamba

Paul Rusesabagina

Hotel Ruanda ! Bu ismi birçoğumuz ya duyduk ya da hiç duymadık.Bir milyar iki yüz milyon insanın evim dediği kıtanın, ismi aklımıza ilk seferde gelemeyecek bir ülkesinin tamamı yabancı sermayeye ait lüks bir otelinde verilen tam anlamıyla bir hayatta kalma mücadelesinin ve bu mücadelenin siyah renkli Oscar Schindler veya John Rabe'ı veyahut ta Sam Childers'ı olan Paul Rusesabagina'nın hikayesiydi beni derinden etkileyen. O'nun verdiği mücadele ile insan olmanın onurunun ne demek olduğunu, vicdanın ve iyiliğin gücünü tekrar iliklerimize kadar hissedebiliyorsak eğer ve yüzbinlerce masum kadın,çocuk,yaşlı demeden yok yere katledildiyse işte burada anlatılmayı hakeden birçok hikaye var demektir.Ben de haliyle bu insanların yaşam mücadelesinde Paul Rusesabagina'nın ailesini bir arada tutmaya çalışırken aynı zamanda 1268 (ağırlıklı olarak kadın çocuk ve yaşlı Tutsi'lerden olmak üzere) Hutu ve Tutsi sivilinin hayatını kurtarmak için verdiği onur ve zeka dolu mücadelenin insani yanından bahsetmek istiyorum.

Öncelikle özetlemek gerekirse,filmin konusu tamamen gerçek hayattan uyarlanmış olup,Tutsi isyancılarının Ruanda Cumhurbaşkanının uçağını düşürüp yönetimi ele geçirmesinden sonra misilleme olarak radikal ve aşırı milliyetçi -interehamwe- Hutu milis güçlerinin Tutsi sivillerini hedef aldığı ve ordunun o anki mevcut duruma çoğunlukla kayıtsız kaldığı bir dönemde ülkede patlak veren ardı arkası kesil(e)meyen ve sonunda 800.000'den fazla Tutsi sivilinin vahşice katledildiği olaylar sırasında, Hutu kökenli bir otel müdürünün Tutsi olan eşini,ailesini ve bir çok komşusunu çalıştığı  Hotel des Mille Collines'e saklayarak onların hayatlarını kurtarmasını konu almaktadır.

Peki işin insani boyutunu ele alacak olursak,(ki şahsımın en önemli gördüğü kısmıdır) "Rusesabagina'nın bu olaylar dahilinde motivasyonu neydi?" diye sormadan edemiyor insan. Tabiikide bu soruya cevap vermek cevabın -gerek sosyolojik gerek bilinçaltısal psikolojik nedenleri de esas alan- çeşitliliği açısından kolay olmasa da verilebilecek muhtemel tüm cevapların ortak noktasının vicdan olduğunu söylemek kesinlikle doğru bir yaklaşım olurdu.Her ne kadar klişeleştirilmeye çalışılsa da, dünya üzerinde bunca kötülüğün arasından iyiliğin nasıl olup ta hala sıyrılarak üstün geldiğine şaşmamak gerek zira kanaatimce iyi ile kötü insan arasındaki en büyük fark iyi insanların yaptıklarına ve yapacaklarına kötü insanlardan daha fazla inanmış olması diyebilirim.Koşulsuz sevgi ve adamışlık,empatinin mutlak gücü,birliğe ve eşitliğe olan inanç ve samimiyet te mümkün mertebe bu galibiyetin diğer nedenlerinin arasında sayılabilir.
Bilhassa samimiyet konusundaki eksikliğimizin ve bu konuda kendimizi yetiştirmek adına isteksizliğimizin pratikte bizi diğer erdemleri de tanıyabilme fırsatından mahrum bıraktığını düşünmek yanlış değildir.Çünkü kişi önce kendine karşı samimi olmalı ki, kendinin bilincindeki samimi bir birey toplum dahilinde aldığı kararların sorumluluğunda ve her daim arkasında durabilecek manevi temeli kendisinde bulabilsin. Bu düşünceden hareketle,vicdanın(ın) sesine kulak vermesi beklenen bir kişi bu yola kendini bilmekle başlayacak kadar büyük bir samimiyetle çıkarsa, bu onun iyi bir insan olabilmesi adına attığı en iyi adımlardan biri olmaz mıydı? Rusesabagina'nın (belki de farkında olmadan da olsa) yaptığı aslında bu değil miydi? O kendini, tüm bu kaosun içinde, kaybetmeden her ne olursa olsun içsesine karşı büyük bir samimiyetle eklesiyastik kaygıları da bir kenara bırakıp salt şahsi vicdanına güvenerek hareket etmedi mi? Ve yine bu sayede diğerlerinin hayatta kalabilmesini sağlamadı mı? Özetle ne şekilde yola çıkmış olursa olsun Rusesabagina orada tüm insanlığa bir İNSANLIK dersi verdi ve bunun değerinin yüzyıllar boyunca yine İNSANLIK adına  alınacak bir dersten de öte olduğuna inancım şüphe götürmez niteliktedir.

Bizi gerçek ve İNSAN yapan sevgidir,vicdandır.. Yitip giden ya da hiç orada olmamış vicdanlara meydan okuyan ve nihayetinde geride kimseyi- tek bir umudu ve yüreği bile- bırakmadan yola devam eden bir ruhun yapması gerekenlerdi  Hotel des Mille Collines'in Hutu kökenli müdürü Paul Rusesabagina'nın yaptıkları..Kısacası kusursuz bir vicdan anlayışı ve örnek bir davranıştı.. İnsan olmak adınaydı..Onunla ve kalbi yaşadığı herşeye rağmen henüz taşlaşmamış olan tüm insanlarla gurur duyuyorum. Bana ve bloguma gelince..Evet farkındayım uzun bir ara verdim ancak sebeplerim vardı her ne kadar hiçbir sebep bu denli uzun bir ara vermeye sebep olmasa da.. Her neyse bundan böyle yine birlikteyiz aynı güç,zevk ve şevkle .Herkese iyi günler diliyorum..

                    -Bir insanın sahip olduğu ya da olabileceği en üstün meziyet -vicdan-dır..-
                                                                         
                                                                         U.E.